Salih NAYMAN röportajım
-Öncelikle kendinizden bahseder misiniz? Salih Nayman kimdir
?
1978 yılında Ankara’da doğmuş, 1992 yılına kadar Erzincan’da
yaşamış bir ailenin evladıyım. .Ankara İletişim Fakültesi Radyo Televizyon
Sinema bölümü mezunuyum. Okula başladıktan sonra çeşitli radyolarda
çalıştım. 4 tane radyoda haber spikerliği yaptım. Askerden önce de yerel bir
televizyon da program yaptım. Askere gidip geldikten sonra Cine5’de 5 ay kadar
bulundum ardından Kanal D’ye geçtim orada haberleri seslendirirken muhabirlik
yapmaya başladım. Sonra Kanal 1’e transfer oldum kapanana kadar orada devam ettim. Sonra aynı
grup Habertürk televizyonu kurulmuştu ben ve birkaç arkadaşım Habertürk’te
devam ettik. Bunlar Ankara’daydı. 2009 yılının Nisan ayının sonunda İstanbul’a haber spikeri olarak transfer edildim. Habertürk kanalında 5 ay
kadar çalıştıktan sonra Turkuaz grubuna geçtim. İlk dönemde Atv’de haberleri
seslendiriyordum, A haber kurulunca spikerlik yapmaya başladım orada. İkisi bir
sürdürülemez oldu. Şimdi A haber’de akşam 20.00-22.00 arası bültenim var. Salı
günleri de Memleket Meselesi programını sunuyorum.
-Peki medyaya ilginiz nasıl başladı ? İletişim Fakültesi
okumaya nasıl karar verdiniz ?
Aslında aklımda çocukken de vardı ama lisenin başındayken bu
işi yapmayı düşünmüyordum. Bir ablam var o gazetecilik okumaya başlamıştı, ben
biraz tembeldim o zamanlar. Onun dersleri kolay ve cazip geldi. Fotoğrafçılık,
haber yazma tekniği vs. Sonra düşündüğümde küçükken de sevdiğim basketbol
dergilerini kendi kendime sanki program yapıyormuşum gibi okuduğumu hatırlattı
beynim. Aslında haber spikeri olmayı değil yapımcı olmayı istiyordum.Zaten
Ankara genellikle TRT’de çalışanları yetiştirdiği için yapımcıları yetiştiren
yer olarak biliniyordu o zaman. Okuldayken bir gün çalışmam gerekliliğini hissettirdi
birisi bir ilan gördüm ve haber spikeri oldum. Ama ondan önce eğitimini de
aldım.Okula gittikten sonra haber
spikeri olmak istediğimi de anladım. Beni yönlendiren ablam ve
fotoğrafçılık dersidir aslında.
-Şuan spikerlik ve sunuculuğun yanı sıra çeşitli kurumlarda
eğitimler veriyorsunuz. Nasıl gidiyor çalışmalarınız ?
Medya sektöründe olmanın dünyanın en özel işlerinden biri
olduğunu, benim için en özel iş olduğunu düşünüyorum. Çok küçükken pilot filan
olmayı düşünüyordum ama onların çok daha seçilmiş insanlar tarafından
yapılabileceğini hayat bana gösterdi. Şimdi düşündüğümde evet bir pilot gözümde
bir kahraman gibi duruyor ama kendim yaparken kendimle ilgili aynı şeyleri
hissetmesem de haliyle bu işi yapınca sektörden arkadaşları oluyor insanın. Ve
bir çoğu da daha öncesinden gördüğün, beğendiğin, gıpta ettiğin insanlar
oluyor. Onlarla aynı yerde aynı şeyi yapıyor olabilmek ve onlara dışarıdan
nasıl bakıldığını bilmek insana çok büyük mutluluk veriyor.
Eğitim kısmı nasıl gidiyor, iyi gidiyor mutlu oluyorum.
İletişim Akademisi’nde ilk ders verdiğim gün hissettiğim şey ‘bunca zaman boşa
uğraşmamışım’ ve ‘ne kadar çok şey biliyormuşum’ ikisini birden hissettirdi
bana.Biz herkesin sahip olabileceği şeyleri biliyoruz aslında.Televizyonculuk
gazetecilik sadece okullarda okunup yapılabilecek bir şey asla değil. O nedenle
zaten okul dışından sektörde çok sayıda çok başarılı insan var. Ama onları
deneyim etmek başka bir şey. Deneyim ederken de onları biriktirdiğimizi aslında
anlamıyoruz. En azından ben ilk ders verene kadar anlamamıştım. Bir de
yaptığımız iş bize basit görünüyor başardığımız için. 15-20 sene önce o sandalyelerde
ben de oturuyordum. O gözlerle belli ki
ben de o zamanın spikerlerine bakıyordum.Şimdi o gençler oturup aynı şekilde
bakınca o enerji çok mutlu ediyor. Zor da 4 5 saat bir şeyler anlatarak
insanları değiştirmeye çalışmak ,çünkü biz alışkanlıklarını değiştirmeye
çalışıyoruz insanların, kötü alışkanlıklarını dille ilgili genellikle de
yapışmış şeyler bunlar birdenbire çıkarmak mümkün değil. Göreceli bir işi de
yaptırmaya çalışıyoruz. Hangi tipte konuşulunca doğru kimse aslında tam olarak
söyleyemez. Ama genel doğruların içinde en iyisini yaptırmaya uğraşmak yoruyor.
Her dersin, her eğitimin sonunda çok yorgun ama çok mutlu olarak bitiriyorum.
Seminerlerin yanı kalabalık arttığı zaman oradaki enerjinin farklılığı var.
Sınıfta ders yapıldığı zaman 7 kişi 8 kişi daha az bir insan topluluğundan
bahsediyoruz ama seminer 100 kişi ile başlıyor 600 700 e kadar çıkıp gidiyor. O
kadar çok göz ki bir de 2 kişi çarpmak gerekiyor onu.Bir anda sana bakıldığında
çok daha farklı hissediyorsun. Zaten sahne denen şey insana daha da farklı
şeyler hissettiriyor. İnsanı daha iyi, olduğundan büyük hissettiriyor. Mutlu
hissettiriyor açıkcası. Ve orada 1 harflik bile değişim sağlayabiliyorsan çok
büyük fayda gibi geliyor bana. Sınıflarda verilen eğitimin sonucunu birkaç hafta
sonra görebiliyorsun. Aradaki farkı da görebiliyorsun. O farklılığı 1 kere
görünce daha çok çabalama gereği duyuyor insan. İnsanları bazen zorlamak
gerekiyor, üstüne gitmek ya da çok takdir etmek gerekiyor ki değişebilsin.
Eğitimlerde sadece gazetecilik, spikerlik ile ilgili eğitim verilmiyor. Kimini
ilk kez konuşturabilmenin de fena bir hazzı var. Çünkü bir organını ilk defa
çalıştırıyor insan.Ben öylelerinin olabileceğini böyle bir yerde bulunana kadar
bilmiyordum.
-Nasıl yani hiç mi konuşamıyor ?
Söylüyor bir şeyler ama sen anlamıyorsun. Kendinin bir
fiziksel problemi olduğunu zannediyor ama yok aslında sadece heyecanlanıyor.
Nefes alıp veremiyor, böyle olunca kelimeler çıkmıyor. Ama yaşamaya devam
ediyor. Şartlara uydurmak zorunda kalıyor kendini, hiç konuşmayacağı yerlerde
bulunmak zorunda oluyor.
-Peki sizin öğrencilik yıllarınızda var mıydı topluluk
önünde konuşma fobiniz ?
Vardı.
-Nasıl aştınız peki bu durumu?
Ben iş sayesinde aştım. İlkokulda başarılı bir öğrenciydim ders
çalıştığımdan değil ama çok iyi dinlerdim. O nedenle de sınıfın gözde
öğrencilerinden oluyordum. Ortaokulda bir dönem biterken diğer senenin başında
açılış için yazı yazmamı istedi öğretmenim. Ben unutma numarası yaptım,
yazabilirdim ancak çıkıp bütün okulun önünde okuyamazdım.Her gün unuttuğumu
kendime hatırlattım. Ancak öğretmenim unutmamıştı tabi. Ben unutunca o
programın bensiz olabileceğini düşündüm. Öğretmenim iki yıl önceki yazılardan
birini çıkardı.
-İlla size okutacak yani ?
Tabi,tören programı öyle. Dediki ‘oradaki isimleri değiştir
birkaç kelimeyi değiştir, oku’ Tabi elim ayağım daha çok dolandı. İsimleri
değiştirdim ama aile isimleri varmış yalan yanlış okudum. O gün ne hissetiğimi
ne tepki aldığımı hatırlamıyorum. Üniversiteye ve bu işi yapmaya başladıktan
sonra ilk yayınla birlikte biraz biraz azalmaya başladı. Ama ilk bir sunuculuk
yapmıştım ki meslek hayatımın 8. ya da 9. yılıydı yine hiç heyecanlanmadığım kadar heyecan hissedeceğimi düşündüm ancak
sıradan bir şey olduğuna kendimi ikna ettiğimde çok güzel bitti, herkes çok
beğendi. Çok da mutlu oldum.
-Peki spikerlik için eğitimin zorunlu olduğunu söyleyebilir
miyiz ?
% 100 zorunlu diyemeyiz bu sektörde hiçbir şey için. Herkes
eğitim alsa tabiî ki çok iyi olur ama bizim iş konumlandırabilecek bir şey
değil. Çok iyi fiziğinin olması,çok iyi haber seslendirmen, iletişim kurabilmen
yetmiyor. Bir yandan da haberi bilmen gerekiyor. Ama bence spiker de olunsa
muhabir de olunsa halkla ilişkiler
firmasında temsilci de olsan toplumun en iyi konuşabilen insanlarından olman
gerekiyor diye düşünüyorum. Ancak biz konuşamamayı problem olarak kabul
etmiyoruz genelde. Spiker olunca sadece iyi konuşmak yetmiyor, Türkçe’yi iyi
kullanmak gerekiyor.
Keşke iletişim fakülteleri hayata daha çok hazırlasa, hiç
okula gitmeyenlerden daha donanımlı ayrılmasını umarım. Çünkü 4 yıl oarada
geçiriliyor. Keşke herkes elinde kamera ile dolaşabilse, herkes röportaj yapmak
zorunda, haber yapmak zorunda kalsa. Ama tabi iletişim fakültesinin katmış
olduğu genel kültür, yaşam biçimi yadsınamaz.
20 sene önce çok işlevsel değildi iletişim fakülteleri o nedenle bizim
okullarda okuyanların çoğuda bu işi yapamıyor devam edemiyor. Hep deneyim
istiyor iş yerleri.
- Ama şu da var bir yerden başlamazsak nasıl deneyim kazanacağız
?
Bütün gazeteler ve televizyonlar ticari kuruluşlardır. Eeet
toplum önünde çok önemli görevleri var, kamusal hizmet veriyorlar ama sonuç
itibariyle bizler de belli bir ücret karşılığı çalışan işçileriz. Normal düzen
budur.Hiçbirimiz sadece keyfimiz için iş yapmıyoruz. Ama para kaynağım olmazsa
bunu zaten yapamam. Aynı zamanda şirketlerde
bir şekilde para kazanmalı ki işi devam ettirebilsinler. Ama bir yandan
da yeni insanların da girebilmesi lazım. Son dönemde devletin bununla ilgili
çalışmaları var. Eskiden stajyerlik zorunlu değildi ancak artık devletin
şirketlerden zorunlu tuttuğu stajyer alımı var. Şirketler onu istihdam etmek
zorunda. Ama söyle bir sıkıntı var çok fazla mezun var. O yüzden de öğrencilerin kendini geliştirmesi
lazım, sen iyi bir örneksin.
-Açıkcası ben çilesini çektim bunun. Tahmin edersiniz ki
staj yapmak bile çok zor. Benim okulumda medya sektöründe çalışmak isteyen çok
fazla. Fakat imkanımız yok kendimizi geliştirmek için. Doğal olarak donanımlı
mezun olamayınca medyaya da farklı sektörlerden alım yapılıyor.
Bir yandan da şartlar gelişiyor ama. Sen internet üzerinden
kendi blogunu yazıyorsun senin için bir deneyim, okulun gazetesi önemli. Onları
iyi değerlendirmek lazım. Ve her geçen gün gözü dünyaya iyi açmak lazım. Takılıp
kalmamak lazım.
-Sürekli güncellememiz gerek aslında kendimizi.
Yeterince çalışacak yer yok diyerek daha fazla yer
oluşturulmuyor sadece ağlamakla kalınır. Ben senin bana ulaşmaktaki çabanı
takdir etmeden duramıyorum. Çünkü zor bir şey bu. Çok kolay ulaşılabilir
değiliz. Öyle ya da böyle göz önündeyiz ve sıkıntıla doğabiliyor. Ama
saklandığım halde bulduğun için senin bu işi yapabileceğin anlamına gelir.
- Umuyorum, Peki medya sektöründe çalışmanın zor ve kolay
yanları nelerdir ?
Zor dediğim şeyler tahammül edilmesi gereken şeyler. Bir
kere saati yoktur. Haftasonu izin yapıcam diye bir şey yoktur. Çok yorucudur,
dışarıdan öyle görünmese de. Sizi beğenmeyenler tarafından düşman
görülebileceğiniz kadar nazarın üzerinde olan bir şeydir. Bir yandan bilmediğiniz
hayranlarınız olabilir. Yada izleyip takdir edenler. Ama onlarında sevgisinin
verdiği sıkıntılar olabilir. Herkese yanıt verebilmeniz mümkün değil.
Kibirlendiğiniz düşünülebilir ama mümkün değil aslında. Çok fazla el değiştirir
medya sektörü. Bugünlüktür işiniz , suya yazı yazmak diye tabir edilir bizim
işimiz. Bugün yaptığın yayın için ödül bile alabilirsin ama o bugünde kalır.
Yarın yeni bir yayın yapman gerekir. Ama böylelikle monotonluğa düşmez hayatın.
Gündem çok çabuk değişir, adapte olmak bazen zor olabiliyor. Çok şeyi bir anda
öğrenmek ve onları kullanma durumu… Ama böylelikle de ne kadar çok şey biliyor
oluyorsun. Her türlü yayın yapmak durumunda kalabiliyorsun. Benim için en önemlisi annemin her akşam beni
görüyor olabilmesi.Sonuç itibariyle benim en çok yapmak istediğim şeydi, ben
hayalimi yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.
-Peki medya sektöründe çalışan biri olarak sosyal medya ile
aranız nasıl ? Nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Kötü, iyi değerlendirmiyorum. J Facebooku hiç
sevememiştim ben ancak belli gerekçelerden ötürü kullanmaya başladım. Ama
arkadaşlarını hatırlamak ya da onlarla bir araya gelmektense yeni arkadaşlar
bulmaya daha kullanışlı olduğunu gördüm. Öyle olduğu için de oradaki zorlama
yazılardan, kendine ait olmayacak kadar farklılaştırılmış fotoğraflardan veya
normalde cüret edilemeceyek şeylerin oraya yazılıp çizilmesinden rahatsız
olmuştum. Bir yandan da denetlenebilir bir alan değil en sevmediğim yönü o.
Twitter çok akıllıca ben keşfetmek isterdim mesela. İşimiz gereği kullanmak
zorundayız. Kendi adıma kullanmıyorum ama oradaki her şeyi biliyorum.Malesef
biz özgürlükleri genellikle kötülüklerden yana kullanmaya meyilliyiz. Yüzyüze
söylenemeyecek şeyleri o kadar rahatça yazıyolar ki. O yüzden haberle ilgili
kısımlarını takip dışında şahsım ile ilgili bir şey olmasını da çok
istemiyorum. İnstagram zaten hiç kullanmadım.Aram pek iyi değil yani. Ama
internet biz okuldayken yaygınlaşmaya başlayan dünyanın en büyük lütfu. Şimdi
google dediğimiz şey aslında arşiv. İnterneti kötülemek elde değil, mucize
yani.
-Günümüz medyasını nasıl değerlendiriyorsunuz ? Kimine göre
uygulanan ciddi bir baskı söz konusu, bunlarla ilgili neler düşünüyorsunuz ?
Ben çok baskı olduğunu düşünmüyorum. Sonuç itibariyle medya
göz önünde bir sektör ve her ülkenin o anda güçlü olan mekanizmasının orada
daha çok söz hakkı olması doğal süreçlerden biridir. Biz maalesef
yaşadığımız sistemleri pek fazla idrak edemediğimizden, bu memleket darbelerden
çıkıp geldi ve o zamanda onlar aslında aynı şekilde özgürlüklerle ilgiliymiş
gibi sunuldu. Çok uzun süre asker memlekette çok güçlüydü buna da katılıyorum
tabiî ki, onun bir ağırlığı vardı. Yargının fazlaca baskısı vardı. O zaman ama
dışarıdan böyle görünmüyordu, çünkü böyle yansıtılmıyordu.Şimdi aslında eğer
yönetmek sivillerin işi ise şuanda siviller yönetiyor .Ve onunla ilgili olarak
da farklı güç grupların şuanda eskisi gibi söz söyleyememesinin getirdiği bir
baskı var.
Son dönemde aslında daha çok gazetemiz var, daha çok
tijarımız var televizyonlar zaten eskisi ile kıyaslanmayacak kadar çok. Ama
belki eskiden herkesin aynı şeyi söylemesi yadırganmayacak kadar bir gerçeklik
ifade ediyordu. Şimdi farklı insanlar farklı şeyler söyleyebiliyorlar o belli
yerler tarafından daha farklı görünüyor olabilir. Ama evet çok daha fazla özgür
olunamaz mı? Olunabilir. İyiliğin sonu yoktur daha da iyi olur inşallah.
-Gündeme dair bir soru yöneltmek istiyorum. İç güvenlik
paketi ile ilgili sizin düşünceleriniz nelerdir, öğrenebilir miyim ?
Şöyle değerlendirebilirim, seçimlerden sonra yada 3 sene
önce olsaydı bu kadar çok tepki çekmezdi. Ben okudum maddelerin her birini. Bizim
gördüğümüz sadece polise tanınan yetki ama yasa çok büyük aslında.
-Bizim insanımız sadece görmek istediği kısmı ele alıp ona
göre değerlendiriyor, değil mi ?
Öyle yaparız zaten genelde. Kötüyü tercih eder beyin
genelde. Şahsen motolofu hiçbir zaman iyi bir şey olarak düşünemedim. Bir
eylemde birinin birine yanıcı bir şey atması doğru değildir. Motolof zaten
öldürsün diye üretiliyor. Bu sadece bizde kullanılan bir yöntem değil biz de
icat etmedik. Birini öldürmeye gönüllü olmayan biri yapmıyor bunu. O yüzden
yasaklı maddelerin arasında olması evet birine zarar verecekse müdahale
edilmesi bence baskıcı bir yöntem değil. Beni yakacaksa o devlet onu engellemeli
zaten. Polisin asla yetkisinin dışında fazladan güç kullanmasından yana değilim, sınırları belli olduğu zamanda başkalarının özgürlüklerine zarar
verilmesinden de yana değilim. Göz altı süreleri tartışılıyor ancak bizdekinden
çok daha uzun gözaltı süreleri olan ülkeler var. Almanya, Fransa, Belçika
bunlardan bahsediyorum. Sade bir vatandaş olarak okuduğum zaman beni rahatsız
eden bir şey yok. Keşke Türkiye’de polis olmasa gerek kalmasa buna. Keşke
polisimiz bir gün gelse de silah taşımak zorunda kalmasa.
Buna karşı geliş biçimini de çok doğru bulmuyorum açıkcası.
Meclisteki gelgitler dışarıya daha fazla olarak yansıyor.
-Peki yakın ve uzak gelecekle ilgili planlarınız nelerdir ?
Gelecek hep çok yakın geliyor bana. 2 saat sonrası benim
için gelecek, bültenimi güzel yapayım en önemlisi o. Ama bundan önceki
hayatımda buraya gelene kadarki kısımda hep tasarladıklarımı gerçekleştirdim,
nasip oldu. Yapmak istediğim işi daha iyi yapmak isterim hedefim o. Daha
saygıdeğer olmak isterim. Mümkün olduğunca çok kişi tarafından iyi bilinerek
izlenmeyi izlerim. Bugün dün yaptığımdan en azından 2 kat daha başarılı olmak
isterim. Planım da bu. Ben bu işi çok seviyorum. Hayal ettim gerçekleştirdim.
-İletişim öğrencilerine iletmek istedikleriniz,
tavsiyeleriniz ?
Çok çalışsınlar ama sadece okul derslerine değil. Bizim
derslerle çok ilişkimiz yok ama her şeyi bilmek zorundayız. O nasıl öğrenilir
bilmiyorum ama çok okumak çok izlemek çok gezmek bilmeye uğraşmak seçenekler
içerisinde. Unutmamak gerekiyor ki biz her şeye hitap eden bir iş yapıyoruz. Zaten
iletişim fakültesi seçmek bir farklılıktır toplumun genelinden farklı hisseder
okuyan öğrenciler isteyerek seçtiyse eğer bölümü. Bakış açısı da farklı olmak
zorunda ki iş hayatında devam edebilsin. Bu sektörde bulunacaksa da öyle çok
rahat bir hayat stili tasarlamasın. Bir memuriyet değil bu. Elinizin altında
bir anda dünyanın öbür tarafına gidebilecek kadar büyük bir güçten
bahsediyoruz. Hiç göremeyeceğiniz insanların yanında olmaktan bahsediyoruz.
Belki iki gün sonra hiç görülemeyecek kadar büyük bir insan olmaktan
bahsediyoruz. Ulaşmaya çalıştıkları şey çok büyük iletişim öğrencilerinin.
Armut piş ağzıma düş gibisiniz biraz aslında genel olarak. Biraz kovalamak
lazım senin yaptığın gibi. Çalışmak gerekiyor.
- Çok teşekkür ediyorum vakit ayırdığınız için.
salih nnaymani cok begeniyorum bence su andaki en iyi haber spikeri umarim basarisi kisiligi hep Boyle olur
YanıtlaSilBencede çokiyi bir spiker, tebrik ediyorum ❤
YanıtlaSilBeni yalniz birakdınız
YanıtlaSilÇok başarılı, Tebrik ediyorum
YanıtlaSil