Sevinç Satıroğlu röportajım...


-Kendinizden kısaca bahseder misiniz ?

 Güncel olaylarla ilgilenmeyi çok seviyorum bunun içerisinde siyaset de var ama kişisel hayatımda hem mesleki açıdan hem hayat görüşü açısından tarafsız olmayı tercih eden bir insanım.Ancak bu tuttuğum bir takım ya da desteklediğim bir siyasi parti olmadığını göstermez.Artık hepimiz bir ülkenin vatandaşı olmaktan çok dünya vatandaşı olmaya başladık. O nedenle çok taraflı keskin hatları olan bir insan olmak istemiyorum. Türkiye belli siyasi aşamalardan geçtiğinde geçmişten de tanıdığımız çok keskin görüşleri olan pek çok insanın bile yıllar sonra farklı hatta tam zıttı bir görüşe yöneldiğini görebiliyoruz. Hayat böyle bir şey, o yüzden hayatta çok kesin çizgilerle bir yerde durmak  gerektiğine inanmıyorum .Hele ki gazetecilik gibi tarafsızlığın özünde olması gereken bir meslekte de dediğim gibi tuttuğumuz takım ya da Ahmet mi Mehmet mi ikilemlerinden ziyade daima tarafsızlığımızı koruyarak, meslekte daha yalın durmamız gerektiğini düşünüyorum.Kişisel hayatımda da aynı şekilde yalın yaşamaya, her görüşten insanı dinlemeye, her görüşten insan tanımaya çalışıyorum. Çünkü bu mesleği bir kenara bırakın, insanları tanımanın onların fikirlerini dinlemenin insanın kendi haznesine çok şey katacağını düşünüyorum.Bu görüşle yaşayan birisiyim. Onun dışında organik beslenmeye çalışıyorum, organik yaşamak aslında hepimiz için çok önemli çünkü hayatımızda bizi dürten çok fazla şey var. Bunun yanı sıra teknolojiye çok meraklıyım. Teknoloji beni heyecanlandırır, gelecekte neler olacak gibi soru işaretleriyle doluyum.Yeni teknolojiler öğrenmeye meraklıyım, hayatımı kolaylaştırmak ve belki daha da renklendirmek için kullandığım teknolojik yönelimlerim var. Bunu  meslekte de kullanmak istiyorum açıkcası. Bu teknoloji programı yapmak gibi bir şey değil de sadece televizyon yayıncılığı bundan sonra nereye gider, gazeteciliği bu teknoloji nasıl etkiler bunlar üzerine çalışıyorum.

-Sektöre adım atışınız nasıl oldu ?

 21 Temmuz 2003 yılında doğum günümde mesleğe başladım. NTV’ye staj başvurusunda bulunmuştum. Ekonomi okuduğum için CNBC-E kanalına yönlendirdi NTV insan kaynakları.Onun ardından 32. Gün’de, CNN Türk haber merkezinde çalıştım. Sonra Kanal 24 kuruldu orada görev aldım, en son da Haber Türk kanalında haber sundum.Haber Türk keyifli bir kuşaktı, içinde diploması, bilim teknoloji olan 60-70’lerden şarkılar da çaldığımız keyifli ve izleyici ile güzel bir bağ kurduğumuz kuşaktı.

-Stajyer, muhabir derken spiker olarak ekranda yerinizi aldınız.Peki ilk yayınınızı hatırlıyor musunuz ?

 Hatırlamaz mıyım? Haber sunarken prompter cihazını kullanıyoruz ve bunu iyi kullanmak gerekiyor. Bende ilk yayın heyecanı öyle hızlı çevirmişim ki… Yayın başladı açılışı yaptıktan sonra hani bir söz vardır ya ‘hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti’ benimde bütün haberler  film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp gitti. İlk yayınım olduğu için reji kulağıma ‘Sevinç biz çevirelim prompteri, hızını biz ayarlayalım’ dediler. Benim için güzel bir anı olarak kaldı. Ama şunun farkına vardım eğer bir muhabirseniz  prompter yok olduğunda bile o haberi, o yayını toparlayabiliyorsunuz. Muhabirlikten gelmenin en önemli kazancı da bu oluyor. Bugün haber kanalları yöneticilerinin en büyük sıkıntısı budur. Soru sormayı bilmeyen, gündemi takip edemeyen, prompter kaybolduğu an ne yapacağını bilemeyen, toparlayamayan, haberi anlatamayan spikerler. .. Haberi anlatmak önemli bir detaydır. Eğer profesyonelseniz prompter okusanız bile haberi anlatırsınız. Ama değilseniz prompter okumakla kalırsınız. Artık iş okuma yazma bilen herkesin yapabileceği bir işmiş gibi görülüyor maalesef.

-Diğer sorum tam da  bununla alakalıydı aslında, günümüzde güzelliğine inanan, güvenen her genç kız spiker olmak istediğini söylüyor. Peki bir spikerde olmazsa olmazlar nelerdir ?
Dışarıdan diyorlar ki ben güzel bir kadınım, çıkarım sunarım haberi, ne eksiğim var? Bir eksiği var o da habercilik alt yapısı. Ben doğru Türkçe için öğrenmek için başvurduğum bir kursta spikerlik sunuculuk kursuna alındım o şekilde yetiştirildim. Orada ve dışarıda gördüğüm bir çok insan o kurslara spiker olmak için gittiğini söylüyor. Evet doğru bir Türkçe, ekran tekniği,etkili konuşma öğrenmek için gidin bu kurslara.Ama iş bununla bitmiyor.O kurslara giden, sonrasında hedeflediği gibi spiker olamayan bir sürü insan var, neden? Çünkü sadece o kurslara gitmekle, güzel olmakla spiker olunmaz.Ekranı doldurmak denen bir şey var bu sadece ekranı görselliğinizle doldurmak demek değildir. Ekranı bilginizle doldurmak demektir. Entelektüel bilgi sahibi olmanız, her gün gazeteleri, köşe yazarlarını okumanız gerekiyor.Dediğim gibi karşınızdan prompteri aldıklarında, sizin orada haberci olarak durabilmeniz gerekiyor. Ekranlara bakın artık spiker kavramı bitiyor. Artık haberi anlatan yani anchorlar, sunucular devri başlıyor.Sokaktan, muhabirlikten gelenlerin ekranda haber sundukları bir devir başlıyor. Bazen insanlar bizi karşılaştırıyorlar x kişi de spiker siz de, farkınız ne ? Aslında arada uçurum var çünkü ben sokaktan, muhabirlikten geliyorum. Ben haberin içerisine yıllarını vermiş bir insanım. Benim haber sunmamla, spikerlik kursundan gelmiş, haber deneyimi olmayan arkadaşımın sunuşunu karşılaştıramıyorum, aynı kefeye koymuyorum.Bunun ayrımını yapabilmek gerek. Örneğin Cüneyt Özdemir bir anchor bir haberci, değeri burada. Nazlı Çelik de aynı şekilde muhabirlikten gelmiştir, polis- adliye muhabirliği yapmıştır, Fatih Portakal da muhabirliğin ardından anchorlık yapmaya başladı.Ana haber bültenlerinde, haber kanallarında hep değerli isimlerin olduğunu görüyoruz. Şu anda ekranda olan ve bundan sonra da ekranda olmaya devam edecek insanların hepsinin gazetecilikten, muhabirlikten gelen insanlar olduğunu görüyoruz. Sizin vasıtanızla da spiker olmak isteyen üniversitedeki arkadaşlarıma diyorum ki önce haberci olun, önce muhabir olun. Zaten hayat sizi ekrana taşıyacaktır, acele etmeyin. Sağlam bir alt yapı ile gelin, koşmayın.



-Bir süredir ekranda değilsiniz, televizyon dünyasını digital platforma taşıdınız aynı zamanda da iki farklı sitede yazılar yazıp, üniversitelerde eğitimler veriyorsunuz. Nasıl gidiyor çalışmalarınız ?

 Üniversiteden başlayacağım, bir proje var elimde, Türkiye’deki bütün üniversiteleri dolaşacağız. Hepsinde tam günlük eğitimler vereceğiz ve zirvelerimiz olacak. Bu bana inanılmaz heyecan veriyor. Şimdiye kadar bir araya geldiğim öğrenciler çok meraklılar, her şeyi öğrenmek istiyorlar ve sizden bir şeyler alıp kendi yönlerini bu şekilde belirliyorlar. Elimden geldiğince hepsine tek tek yardımcı olmaya çalışıyorum. Ders anlatmaya çıktığım zaman hepsinin gözlerine tek tek bakıyorum. Onların en ufak bir bilgiye bile ihtiyaçları var, yol gösterilmeye ihtiyaçları var. Onlardan çok büyük bir sevgi görüyorum çok da büyük bir sevgi veriyorum aslında. Aramızda böyle bir bağ oluştu. Bundan dolayı çok mutluyum. Geçenlerde bir üniversitede derste “Şu saatte yayın var gel” deseler aynı saatte burada da olmam gerekiyorsa kesinlikle buraya gelirdim dedim.Bu beni çok besleyen bir aşama.Hayatımın bu döneminde kesinlikle öğrencilerle birlikte olmalıyım diye düşündüm. Gelelim digital platforma şunu düşünüyorum, sadece televizyon ile olmuyor artık yani tek başına televizyonda iş yapmak devri bitti. Günümüzde televizyon izleyicisi azalmış durumda.Şöyle bir sürüm var örneğin 19.00’da haber bülteni var deyip oturup izlemek yerine kendi yaşam saatlerine göre internet üzerinden izliyorlar. Bunun yanı sıra gündem çok hızlı değişiyor, bu hızda önemli belli konularda kaybolup gidebiliyor. Televizyon yayıncılığı suya yazı yazmak gibidir, ekranda yapıyorsun ve bitiyor. Ben kaybolsun istemedim, tarih gerektirmeyen geçerliliği devam eden haberlerimi kendi web sitem üzerinden insanlarla paylaşıyorum. Köşe yazıları da uzun zamandır gelen bir teklifti. Aslında kabul etmemin nedeni iki siteden bir tanesi benim stajyerimin sitesi ona bir teşekkür etmek, desteklemek için kabul ettim. Gazetecilik yapabilmek için kendi mecrasını kurmuş bir genç o da. Diğer siteyi de haber dışında hayata dair,kadına dair yazılar yazabileceğim bir mecra olduğu için kabul ettim.

-Peki sosyal medyayı kullanıyor musunuz? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sosyal medya ve digital platformu birbirinden ayırıyorum. Çünkü facebook, twitter gibi mecralar doğru kullanıldığında sizin vitrininizdir. Siz orada kendinizi nasıl tanıtırsanız biz sizi öyle tanıyoruz, öyle görüyoruz. Aslında şirketler ve kurumsal imajlar açısından da önemli bir mecra, sosyal medyada bir marka haline gelebilirsiniz, bir fenomen olabilirsiniz, kendinizi tanıtabilirsiniz, kitleleri arkanızdan getirebilirsiniz.O nedenle sosyal medyanın daha iyi kullanılması gerekiyor. Bugün çay içiyorum gibi şeyler yazıp çay bardağı paylaşmamıza bile gerek yok bence. Bilgi açısından kullanırsanız özellikle iletişim fakülteleri için söylüyorum kendinize buralardan iş imkanı sağlayabilirsiniz. Bunu tırnak içerisinde söylüyorum, etkin sosyal medya kullanımı üzerine eğitim verilmesi, eğitim alınması ve insanların bu yönde kendilerini geliştirmeleri gerekiyor. 100 küsür arkadaşımızla geyik çevirebileceğimiz mecra olmanın dışından bir yer artık sosyal medya. Buraları bir MSN gibi kullanmak, kişisel ileti yazmak yerine arkadaşlarımızın kendilerini tanıtmak ve bilgilerini göstermek bir imaj yaratmak için kullanmalarını tavsiye ediyorum.

-Günümüz medyasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tekelleşme konusu örneğin ?

Tarafsızlık ilkesi hep tartışılır , bu tarafsızlık ilkesinin uygulanabilmesi için gazetelerin ve televizyon sahiplerinin başka işlerle uğraşmayan sadece yayıncılık yapan insanlar olması gerekiyor. Kim olursa olsun elinde bir şirket, bir televizyon kanalı varsa tüm varlıkları açısından onları ve çıkarlarını korumak, onların üzerinden kar etmek isteyecektir. Türkiye’de baktığımız  zaman bırakın medya patronlarını gazetecilerin bile taraflılığı tarafsızlığı sorgulanıyor. Böyle bir süreçten geçiyoruz. Ve böyle bir süreçte ben ortada duran biriyim. Bitsin bu durum diye umut ediyorum. Biz hep deneme yanılmalarla görüyoruz yanlışı, doğruyu. Bir şeyi kitabında böyle yazıyor bu şekilde yapılsın demek yerine deneme yanılma yöntemleriyle öğreniyoruz. Bu süreçte böyle bir deneme- yanılma sistemi. İnsanlar bunu da yaşayacaklar, yanılacaklar ve başka bir dönem, sistem gelecek.

-Peki sizce medyaya uygulanan bir kısıtlama, baskı, sansür mevcut mu ?

Olabiliyor. Bir otosansür bir haberi verip vermemek bile bir taraftır,  yorumdur. Türkiye’de zaten artık her şey etiketleniyor. Türk milleti olarak etiketlemeyi çok seviyoruz. Kimsin nesin kimdensin ? Sokakta yürüyen yalın bir öğrenciyken bile hangi taraftan olduğunuzu merak edebiliyorlar. Ben bu etiketlemelerin her zaman karşısındayım. Ama şu da bir gerçek X kanalı şu görüştedir onun bütün personelleri de öyledir diye bir şey yok. Herkes öyle ya da böyle ekmek parası derdinde. Kurumları ve kanalları etiketlerken içinde çalışan insanları da etiketlemeyelim. Bu çok önemli bir şey. Gezi olaylarında da gördük –“aaa sen şu kanaldansın” deyip dışarıda gerçekten emek veren muhabir ve kameramanlara bir saldırı gerçekleşiyordu.

-Sizin engellenen, yayınlanması istenmeyen bir haberiniz olmuş muydu ?

Haberi yapıyoruz, editör kontrolünden geçiyor. Editörün ya da kanal yönetiminin bu haberi görmeyelim dediği haberler illaki olmuştur.

-Hem uzak hem yakın gelecekle ilgili planlarınız neler ?

Şuan ekranda değilim ama yakın dönemde tekrar ekranda olacağım kopmuş değilim. Farklı projeler içerisindeyim yine televizyonla alakalı. Gidebildiği yere kadar… Çünkü ben gazeteceyim, gideyim farklı bir iş yapayım tekstile başlayayım ya da reklamcılık yapayım demiyorum öyle bir beklentim yok. Bu mesleğin her aşamasında örneğin kimi zaman eğitim vereceğim kimi zaman ekranda olacağım kimi zaman yazı yazacağım.Elimden gelen imkanlarla mesleğe ve kendime bir şeyler katmaya çalışacağım.

-Biz iletişim öğrencilerine tavsiyeleriniz, söylemek istedikleriniz ?

Bir çok öğrenci bizlerin yerinde, ekranda olmak istiyor. Bunun için sabırlı olmalarını öneriyorum. Medya insanların birbirlerinin ayaklarını kaydırmaya çok çalıştıkları küçük bir alan. Sayılı gazete ve televizyon kanalı var ancak çok sayıda da mezun ve öğrenci var. Bu nedenle içeride bir savaş var, o savaşa mutlaka bir şekilde girecekler ama o savaşta daima temiz kalsınlar, çok önemlidir kimsenin ekmeğiyle oynamamak. Sektörde kalabilmek için kimsenin ekmeği ile oynamasınlar. Etik bir gazetecilik yapabilmek için de bireysel hayatlarında da etik olsunlar.Önce insan kavramını daima akıllarında tutsunlar. Haberi verirkende hayatta her adım attığımız da da önemli olan insandır. Bundan sonra bizim arkamızdan gelecek olan bütün nesilden şunu istiyorum; siz bu sürecin içerisinde ne kadar temiz kalırsanız inanın karşınıza da o kadar temiz insanlar çıkar. Siz kimsenin hakkını yemezseniz kimsede sizin hakkınızı yemez, bu böyle bir döngüdür. Herkes kendi kişisel adaletini sağlarsa, vicdanına rahat davranırsa kimse için bir sorun kalmaz daha temiz bir sektör olur medya. O nedenle vicdanlı olsunlar hayatlarının her evresinde mutlaka kalplerine sorsunlar, sezgisel liderlik diye bir şey var. Duygularını ve sezgilerini kullansınlar daima. Ve bunu mantıklarıyla beraber yol haritası olarak görsünler.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Salih NAYMAN röportajım

Salvo KOHEN

23 yaş sendromu